Old DelhiŞahcihanabad isimli 7. Delhi’nin surları Red Fort
- Kızıl Kale’nin batısından itibaren yıkıntılar halinde uzanmaktadır. Bu duvarın
en kuzeyindeki Keşmir Kapısı, İngiliz’lerin ümitsiz mücadelelerinin izlerini taşımaktadır.
Bu kapının batısındaki Sabzi Mandi’de buradaki savaşta ölen İngilizlerin anısına
yapılmış (İngilizlerin diktiği) bir anıt bulunmaktadır. Old Delhi’nin ana
caddesi, rengârenk bir pazar yeri görünümündeki Chandi Chowk’tur. Burası 24 saat süren müthiş
kalabalığı, düzensizliği ve kaosu ile Hindistan’ın başka bir yönünü yansıtıyor
gibidir. Yeni Delhi’nin düzgün, açık ve geniş caddelerine hiç benzemez. Chandi Chowk’un bir ucunda Red
Fort öbür ucunda ise Jama Masjid (Cuma Camisi) karşı karşıya bulunur. Tam köşede,
ünlü kuş hastanesi ve çıplak gezen rahipleriyle Jain tapınağı vardır.
|
|
Chandi Chowk Meydanı |
Jama Mescid |
|
Jain Tapınağı ve Kuş Hastanesi |
Chandi Chowk’un içlerine doğru ilerlerseniz kaldırımlara kadar tertemiz mermerler
ile kaplı bir Gurdwara ‘ Sikh Tapınağı’ göreceksiniz. İçeriyi ziyaret etmek, fotoğraf çekmemek şartıyla serbesttir.
Amritsar’daki Altın Tapınağı göremeyenler için kaçırılmaması gereken bir fırsat ! Biraz
ileride de Sunehri Mescidi vardır. 1739 yılında Pers Kralı Nadir Şah’ın, Delhi işgali sırasında askerlerinin katliamlarını bu caminin çatısından
seyrettiği söylenir. Red Fort
Bu kalenin Hint Dilindeki ismi Lal Qila (Lal=kırmızı, Qila=Kale) ismini kalenin yapıldığı
taşların renginden almıştır. 1648 yılında Moğol imparatoru Şah Cihan tarafından
yaptırılmıştır. Şah Cihan bu kaleyi yaptırmış olmasına ve bu şehrin
kendi ismini (Şahcihanabad) taşımasına rağmen, başkent olarak Agra’yı tercih etmiştir.
Red
Fort’un yapıldığı günler Moğol imparatorluğunun en güçlü olduğu dönemlere rastlar.
İmparator, Delhi sokaklarında büyük bir ihtişamla bir filin üzerinde gezintiye çıkar ve gücünü herkese
gösterirdi. Bu kale, günümüzde tipik bir Hint-Moğol tarihî eseridir. Kalenin girişinde sizi birçok gönüllü rehber,
ıvır zıvır satan kişi çevreleyiverir. Red Fort’un hemen önündeki geniş çayırlıkta
sürekli olarak panayırlar kurulur. Bu panayıra cambazlar, büyücüler, sihirbazlar ile şehrin serseri ve işsiz
güçsüz takımı doluşur. Kalenin girişi, turistik malzeme satan birçok dükkânla dolmuştur.
Bütün
bu engelleri aştıktan sonra geniş bahçeler, sakin ve huzurlu mekânlarla önünüzde birdenbire bambaşka bir
dünyanın kapıları açılır. Kalenin arkasında Yamuna Nehri akmaktadır. Arka duvarların
yüksekliği yer yer 32 metreye kadar çıkar. Şimdi Red Fort’ta gezilecek yerleri kısaca inceleyelim:
Lahore Kapısı : Red Fort’un ana giriş kapısıdır. Hemen
girişte bulunan dükkânlar aslında eskiden Mine Pazar denilen halkın alışveriş ettiği bir
yermiş, giderek turistik bir yer olmuş. Kapının hemen arka ucu, müzisyenlerin oturduğu ve ‘Naubat
Khana’ (Nöbet Hane) denilen geniş bir salona açılır.
Divan-ı Aam : Kelime anlamı ‘Halkı Dinleme Salonu’ olan bu
yerde İmparator, halkın şikâyetlerini ve önerilerini dinlermiş. Bu salonun duvarları mermer kaplı
ve kralın oturduğu taht çeşitli değerli taşlarla süslüymüş, ancak iç savaş sırasında
soyulmuş. Bu salon, daha sonra Lord Curzon tarafından restore edilmiştir.
Divan-ı Has : ‘Hasları Dinleme Salonu’ anlamına gelen bu yerde
imparator, özel ziyaretçilerle ve yüksek devlet büyükleriyle görüşüp, özel toplantılar düzenlerdi. Salonun ortasında
1739 yılında Nadir Şah tarafından sökülerek İran’a götürülen ünlü ‘Tavuskuşu Süslü Taht’ bulunmaktaydı. Tek
parça altından yapılmış olan bu tahtı süsleyen Tavuskuşu desenine safir, rubi, zümrüt ve inci
gibi çeşitli değerli taşlar kakılarak işlenmişti. Bir başka desen olan papağan resmi
ise tek parça zümrüttendi. Bu taht, günümüzde birçok parçası eksilmiş ve parçalanmış halde Tahran’da
sergilenmektedir. 1760 yılında Maratha Kralı da gümüş kaplı tavanı sökerek götürmüştür.
Bu nedenle günümüzde bir açık hava salonu görünümündedir. Bu salonun duvarlarından birinde yazılmış
bir yazıtta Farsça bir şiirin iki dizesi şöyledir: "Yeryüzünde bir cennet varsa O burası, o
burası, o burası."
Kraliyet Hamamı : Hasların Salonu’ndan sonra Kralın hamamı görülür.
Buradaki üç geniş salon ve bir yanından akan çeşme hâlâ ayaktadır.
Moti Mescid : Kelime anlamı ‘İnci Camisi’ olan bu mescid 1659 yılında
Âlemgir tarafından yapılmıştır. Giriş için 5 Rupilik ekstra bir ücret ödemeniz gerekiyor.
Rang
Mahal : ‘Renkli Saray’ ismini mermerin üzerine yapılmış olan renkli süslerden almıştır.
Bu süsler ne yazık ki günümüze kadar gelememiştir. Has Mahal ise gene kralın özel yaşamı için ayrılmış
olan bir yerdir. İçiçe üç salondan oluşan bu bölmeyi kral; ibadet, uyku ve oturma mekânı olarak kullanmaktaydı.
Mümtaz Mahal diye anılan salonda küçük bir arkeoloji müzesi vardır.
Red Fort’ta
her gece ses ve ışık gösterisi vardır. Bu gösteride Hint tarihi ve Red Fort hakkında bilgi verilmektedir.
Gösteriler Hindi ve İngilizce dillerinde yapılır. Başlangıç saati mevsime göre değişir.
Burası, 1725 yılında Jaipur sultanı Mihrace II. Jai Singh tarafından Rasathane olarak
yaptırılmıştır. Connaught Place’e yakın olduğu için her zaman kolaylıkla ziyaret
edilebilir. Burada bulunan dev boyutlardaki güneş saati saniyeleri bile saydırabilecek hassaslıkta çalışmaktadır.
Güneş ve ay tutulmalarını hesaplayan, yıldızların yörüngelerini gösteren ve cennetlik bedenlerin
geçişlerini inceleyen aletler yanyana inşa edilmiştir. İnşa edilmiş diyoruz çünkü bu aletlerin
her biri orta büyüklükte birer apartman boyutundadır!
Jama Masjid İsmi Cuma Camisi anlamına gelen bu
Cami, Hindistan’ın en büyük Camii ve Şah Cihan’ın mimarlık alanındaki en büyük eseridir.
1658 yılında yapılmıştır ve 25 bin kişinin namaz kılabileceği bir avlusu, üç
büyük giriş kapısı, dört kulesi ve 40 metre yüksekliğindeki iki minaresi vardır.
Raj Ghat Yamuna Nehri’nin kıyısında
Firuz Şah Kotla anıtının yakınında basit bir platform üzerinde siyah mermerden yapılmış
sade bir anıt vardır. Burası Mahatma Gandi’nin 1948 yılında öldürüldükten sonra yakıldığı
yerdir. 1964 yılında Gandi’nin yakın arkadaşı ve Hindistan’ın ilk başbakanı
Javaharlal Nehru da öldükten sonra burada yakılmıştı. Raj Ghat, artık sık ağaçlı güzel
bir park görünümündedir. Buradaki ağaçlardan birçoğunun üzerinde onu diken ünlülerin isimleri görülebilir. Bunlar
arasında Kraliçe II. Elizabeth, Eisenhower ve Ho Chi Minh gibi isimler dikkati çekmektedir.
İndira
Gandi Müzesi İndira Gandi’nin yaşadığı ev aynı zamanda ofis olarak
kullanılıyordu, ve Sikh koruyucuları tarafından suikaste uğradığında bu evdeydi. Burası
daha sonra bir tür anı müzesi haline getirildi. Burada kişisel eşyaları, vurulduğu yerdeki ayak izleri
koruma altına alınmış ve sergilenmektedir. Ayrıca oğlu Rajiv Gandi’nin de suikastte parçalanmış
gömleği ayakkabıları da buradadır. Bir devletin iki başbakanının peşpeşe suikaste
kurban gitmelerinin turistik bir malzeme olması ne kadar doğrudur, bizce tartışılır.
|
Ashoka Sütunu ve Kutup Minaresi |
Firuz Şah Kotla
5. Delhi kentinin kurucusu Firuz Şah Tuğlak’ın adını taşıyan sarayıdır.
Buradan günümüze, sadece harabe duvarlar ve ünlü Ashoka sütunu kalan bu saray, Old Delhi ile New - Delhi arasında bulunur.
|
India Gate (Hindistan Kapısı) |
India Gate
Raj Path diye bilinen Parlamento yolunun doğu ucunda bulunan bu yapı 42 metre yüksekliğinde,
taştan yapılmış ve zaferi sembolize eden bir geçittir. 1. Dünya Savaşı’nda ve 1919 yılındaki
Afganistan ile yapılan çatışmalarda ölen 90 bin Hint askerinin isimleri bu anıtın üzerine tek tek
kazınmıştır. Bu arada 1. Dünya Savaşı askerleri arasında Çanakkale Savaşında
Geliboluya İngiliz ordusu ile gelmiş olan Hint asıllı askerlerin de isimleri vardır.
Rashtrapati Bhavan
Burası, Hindistan Cumhurbaşkanının resmi ikametgâhıdır ve 1929 yılında
yapılmıştır. Saraya benzeyen binası ve Moğol bahçeleriyle 130 hektarlık bir alan kaplar.
İngiliz döneminde bu binada Hindistan’ın Genel Valisi oturmaktaydı. Son Genel Vali olan Lord Mountbatten
zamanında 340 odalı olan bu binanın iç hizmetlerinde çok sayıda görevli çalışmaktaydı.
Bahçe bakımında çalışan 418 kişiden 50’si görevleri sadece kuşları kovalamak olan
oğlan çocuklarıydı.
Ulusal Müze Janpath’daki Ulusal Müze’de Hindistan
tarihine ait pek çok eser görülebilir. Burada, M.Ö. 2 ve 3. yüzyıllara kadar uzanan Maurya dönemine ait tarihi kalıntılardan,
güney Hindistan’ın Vijayanagar bölgesinin el işlerine ve değişik kabilelerin yerel giysilerine kadar
pek çok eser sergilenmektedir. Bu müze, Delhi’de kesinlikle görülmesi gereken yerlerden biridir. Pazartesi hariç her
gün 10:00 - 17:00 arasında açıktır. Burada ayrıca çeşitli kültürel film gösterileri de sunulmaktadır.
Nehru Müzesi
Burada Hindistanın ilk başbakanı J. Nehru’nun kullandığı eşyalar,
yaşamı, mücadelesi ve onunla ilgili basılmış eserler sergilenmektedir. Turist mevsiminde geceleri
ses ve ışık gösterisi de yapılmaktadır.
|
|
Kutup Minaresi |
Ashoka Sütunu |
Kutub Minaresi Yeni Delhi’nin 15 km. kadar güneyinde olan bu kompleks
yapının mimari özellikleri Hindistan’ın İslam egemenliğinde bulunduğu dönemlere kadar
gider. Mimari yapısı ilk Afgan dönemi örneklerindendir. Kutub Minaresi (Qutab Minar) müslümanların Delhi’deki
son Hindu Kralını yenmesi şerefine 1193 yılında yapılmıştır. Yüksekliği
73 metre, taban çapı 15, tepe çapı 2.5 metredir. Minare aslında beş katlıdır. Her katı
belirlemek için balkonlar yapılmıştır. Birinci kat kırmızı taştan, dördüncü ve beşinci
kat ise mermerden yapılmıştır. Qutub-id Din, bu minareyi yaptırmaya başladığında
sadece birinci katını bitirebilmiş, kendisinden sonra gelenler yapımı sürdürmüş, en son olarak
1368 yılında Firuz Şah Kotla yapıyı restorasyonu ile birlikte tamamlamıştır.
Kuvvet-ül
İslam Camisi : Kitab Minaresi’nin yanında Hindistan’da yapılan ilk Cami olan "İslamın
Gücü" camii bulunur. Qutub-id Din, bu caminin yapımını 1193 yılında tamamlamıştı.
Aradan geçen asırlar boyunca bu yapıya sayısız ekleme, uzatma ve genişletmeler yapıldı.
İlk yapı eski bir Hindu tapınağının üzerine inşa edilmişti. Doğu girişinde
bulunan bir plakette bu olay, burada bulunan 27 putun parçalanması şeklinde anlatılmaktadır. Caminin mimari
özellikleri Hindu ve Jain etkilerini göstermektedir.
Demir Sütun : 7 metre yüksekliğindeki bu
sütun Caminin bahçesine yerleştirilmiştir. Bu demir sütunun Cami yapılmadan çok önceleri bile burada bulunduğu
bilinmektedir. M.S. 5. yüzyılda Hindu Kralı Chandra Varman tarafından buraya yerleştirilmiştir. Ancak
sütunun üzerindeki yazıt buraya da başka bir yerden getirilmiş olabileceğini göstermektedir. Bu sütunun
Gupta dönemine ait olduğu ve tepesinde yarı kartal, yarı insan tanrı olan Garuda figürü taşımakta
olduğu da söylenmektedir. Bu durumda sütunun bir Vishnu tapınağına ait olması gerekmektedir. Bu
yazıtta yer almayan en önemli şey bu demir sütunun hangi teknolojiyle bu kadar kusursuz yapılabildiği
ve aradan geçen 2 bin yılda en küçük bir paslanmanın bile oluşmamasındaki gizemdir. Burada yaygın
olan bir inanışa göre, eğer bir kişi kollarıyla bu sütunu sarabilirse her dileği yerine gelir.
Alai
Minaresi : Alaiddin, hükümdarlığı sırasında bu Cami kompleksine çeşitli ekler yapmış,
daha sonra büyük bir ihtirasa kapılarak Kutub Minaresinin tam olarak iki katı büyüklüğünde ve yüksekliğinde
ikinci bir minare yaptırmaya karar vermişti. Ölümünde minarenin yüksekliği 27 metreye kadar ulaşmıştı,
ancak daha sonra hiç kimse bu projeyi sürdürmedi. Yarım kalan minare burada görülebilir.
|
Bahai Tapınağı (Lotus Temple) |
Dünyanın çeşitli yerlerinde bulunan 7 Bahai tapınağından birisi de Yeni Delhi’de
Tughlakabad’tadır. Bahai tapınakları bulundukları yörenin kültürel özelliğini yansıtacak
bir mimariyle yapılmaktadır. Bu yüzden Delhi’deki bu tapınak, Lotus Çiçeği biçimindedir. Tabanı
34 metre, yüksekliği 70 metre olan tapınağın tamamı beyaz mermerden yapılmıştır.
Lotus Tapınağının çevresini saran 9 havuzdaki su, doğal bir Air Condition etkisi yaratmaktadır.
Lotus çiçeğini oluşturmak için yapılmış olan 45 Lotus yaprağı, tabana alttan bağlı
olarak havada asılı duruyormuş hissi veren şaşırtıcı bir mühendislik eseridir. Tapınağın
içi son derece sakindir. Bu durum, yapının çok geniş bir iç mekanı olması ve tapınakta konuşmanın
yasak (!) olmasından ileri gelmektedir.
|
Lotus Tapınağının içeriden görünüşü |
Bahai tapınakları dünyanın her yerinde bütün ırklar, dinler ve kastlar için 'Tanrıya
ibadet'e adanmıştır. İbadet saatlerinde Bahai dininin kurucusu Hazreti Bahaullah’ın ilk sözleri,
felsefesi ve kutsal metinleri okunur. Burada bu ibadetin dışında her zaman her türden ibadet, puja ve meditasyon
yapmak sessiz kalmak şartıyla serbesttir.
|